AKP taşeronluğu fantastik bir hikâye mi gerçeklik mi?

Türkiye’nin tam merkezinde olduğu bölgede dünya savaşına yol açabilecek bir yangının fitili ateşlenmek üzere. Türkiye’yi yöneten AKP, kendi dar “ideolojik” hedeflerine ulaşmak için hem bu ülke halkına hem bölge halklarına hem de inandığı dine ihanet etmeye hazırlanıyor.
Üç gün önce Türkiye’den yüzlerce aydın, gazeteci, sanatçı ve siyasetçi Suriye konusunda izlediği politika nedeniyle AKP iktidarını sert şekilde uyaran bir bildiri yayınladı. Dün gazetemizin başyazısında da (Yurt’un Sesi köşesi) yer verdiğimiz bu bildiride altını bir kez daha çizdiğim bölümler şöyleydi:

“Suriyelilerin daha özgür, daha adil ve daha müreffeh bir yaşam sürmesini, en az onlar kadar isteriz. Bunun için bu ülkenin ilerici güçlerine, aydın birikimine, en başta sömürgeciliğe karşı vermiş oldukları mücadelenin tüm mezhep ve inançlardan insanlar arasında yaratmış olduğu kardeşlik duygusuna güveniyoruz.
“NATO'nun ya da başka herhangi bir emperyalist örgütlenmenin Suriye'ye ‘iyilik’ götüreceğini düşünmüyoruz. Suriye'ye dönük bir NATO operasyonuna zemin oluşturmak üzere gerçekleştirilen provokasyonlardan vazgeçin. Bu komşu ülkedeki saldırgan güçleri silahlandırmaktan vazgeçin.
“Halka yalan söylenmesine, açıktan savaş kışkırtıcılığı yapılmasına, başka bir ülkeyi işgal etme ya da bir uluslararası işgal gücünün kontrolü altına sokmaya dönük politikalar izlenmesine, kesin bir biçimde karşıyız. Bunlardan vazgeçin.”
Benim ve bazı Yurt Gazetesi çalışanlarının da imzacıları arasında bulunduğu yukarıdaki bildirinin hazırlanmasına, başta TKP olmak üzere, ÖDP ve Halkevleri gibi sol ve sosyalist örgütler ile çok sayıda sendika, meslek kuruluşu ve demokratik kitle örgütü öncülük etti ve destek verdi.

***

İşte bu bildirinin yayınlanması bazı çevreleri, özellikle ruhunu şeytana satan liberalleri çok rahatsız etmiş görünüyor. AKP iktidarına ve emperyalist saldırganlığa pek demokratik ve özgürlükçü gerekçelerle destek veren bu halk düşmanları ve dönekler güruhu, hemen söz konusu bildiriyi yayınlayan ve imzalayanları “Esedci” ilan ettiler. 

Muhafazakâr ve İslamcı çevreler de bu liberallerle aynı yaklaşımı paylaştı. Örneğin Cemaat gazetesi Zaman, bir Müslüman ülkenin Hıristiyan bir emperyalist güç tarafından işgaline karşı çıkanları bile, inanılır değil ama Ergenekoncu ilan etmekte beis görmedi.

Aynı çevrelerin, Ortadoğu’daki emperyalist oyunları, ABD ve Batılı ortaklarının bölgeye ve Türkiye’ye yönelik stratejik ve tarihsel hesaplarını fantastik komplo teorileri diye niteleyecekleri açıktır.

Peki, gerçekten de Geniş Ortadoğu’da emperyalist stratejik hesaplara ve AKP’nin bu planlamadaki yerine işaret etmek gerçekten fantastik bir teori mi? İsterseniz bu konuya bugün biraz yakından bakalım.

***
ABD Başkanı Barack Obama’nın yeni yılın hemen ilk haftasında (5 Ocak 2012) Pentagon’a giderek ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey ve diğer üst düzey askerî komutanların katılımıyla düzenlediği basın toplantısında, bütün dünyaya açıkladığı, “Küresel Liderliği Sürdürmek: 21. Yüzyıl Savunma Öncelikleri” başlıklı strateji belgesi, Neo-Con’ların fikirlerinin iktidarda olduğunu gösteriyor.
Ayrıca Başkan Obama’nın bizzat Pentagon’a giderek bu açıklamayı yapması söz konusu askerî stratejinin önemini ortaya koyuyor. Yeni strateji belgesi, bir anlamda, “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” isimli stratejik planlama belgesinin güncellenmesi olarak değerlendirilebilir. 
‘Küresel Liderliği Sürdürmek: 21. Yüzyıl Savunma Öncelikleri’ başlıklı strateji belgesine göre ABD, 2020’li yıllara uzanacak yeni dış siyasetini ve bu siyaseti yürütecek askeri stratejiyi ilan etmiş oldu. 
Belgeye göre ABD, “uzun dönemli askeri operasyonlarla ulus inşası” stratejisinden “daha küçük, konvansiyonel kara güçlerine dayalı müdahale sistemi” stratejisine geçtiğini de açıkladı.
***
ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin Ortadoğu ve Hazar Havzası’nda tam hâkimiyet kurmalarının önündeki engeller İran ve Suriye’dir. Ancak Obama’nın açıkladığı yeni belgeye göre, ABD iki cephede birden (iki ülke ile aynı anda) savaşma stratejini de terk etmiş durumda. Hal böyle olunca hedefin Suriye olduğu, ikinci dalgada ise sıranın İran’a geleceği son derece açık…
İran ve Suriye’nin varlığı sadece enerji havzaları üzerinde hâkimiyet kurulmasının önündeki engeller olarak değil, siyasal bakımdan da ABD’nin bölgesel ve küresel hedeflerini büyük riske sokuyor. Suriye bu denklemde kilit bir ülke konumu kazanıyor.
Ancak ABD ve Batı, Irak’ta olduğu gibi doğrudan bir işgal girişiminin Suriye’de başarılı olamayacağını da görüyor. Arap ulusçuluğunun ve modernleşmesinin merkezlerinden biri olan Suriye ve Bass rejimi, Irak’tan farklı olarak toplumsal bir desteğe sahip. Suriye’de rejimin felsefi, siyasal ve tarihsel temelleri de güçlü.
***
Barack Obama’nın açıkladığı yeni strateji belgesine göre, ABD bir hedef ülkeye artık tek başına ve doğrudan müdahale etmek yerine, bölgesel müttefikleriyle birlikte hareket edecek veya yerel ortaklarını destekleyip yönlendirerek amacına ulaşmaya çalışacak. Belgede bu konuya ilişkin şöyle denilmektedir:
“Dünyanın başka yerlerinde ortaklık oluşturabilme kapasitesini kurmak da, küresel liderliğin maliyetlerini ve sorumluluklarını paylaşmak için önem taşıyor.” (Teori Dergisi, Sayı: 226, Mart 2012, Sf. 13)
Yukarıdaki alıntıda “küresel liderliğin maliyetleri” vurgusu dikkat çekiyor. Evet, ABD işte bu maliyeti azaltmak için gerektiğinde yükü yerel müttefiklerinin, işbirlikçilerinin (taşeronlarının) sırtına yıkacak bir strateji geliştiriyor.
Ortadoğu’da işte bu yerel müttefik (taşeron) AKP iktidarı ve onun yönettiği Türkiye’dir. AKP’nin de, iktidarını borçlu olduğu ABD’ye diyetini ödemek için Suriye’ye karşı birden bire saldırgan bir politika izlemeye başlamasının anlamı budur.

Demek ki neymiş; AKP iktidarının Ortadoğu’da uygulanan emperyalist stratejinin bir parçası olması, fantastik bir komplo teorisi değil, bir gerçeklikmiş. Hem de bu ülke çocuklarının ve komşu halkların kanını akıtacak bir gerçeklik!